ALİ ŞİR NEVAİNİN HAYATI ESERLERİ VE BU ESERLER ÜZERİNE YAPILAN ÇALIŞMALAR
Türklüğün Çağatay sahasındaki bu büyük bilgin ve devlet adamı 1441’de Herat’ta doğmuştur. Babası Timur’un meliklerinden Sultan Ebû Said’in veziri Kiçkine Bahşi’dir. Ali Şîr Nevâî’nin kendi ifadesine göre ailesi yedi göbekten beri Barlas emirleri Timur ve oğulları, özellikle de Ömer Şeyh Mirza ve oğlu Baykara'nın hizmetinde bulunmuşlardır. Ali Şîr Nevâî’ye ilk eğitimini babası verdi. Daha sonraki eğitimine Horasan ve Semerkant’ta devam etti. 13, 14 yaşlarında hem Farsça hem de Türkçe şiirler yazmaya başlamıştı. Sultan Hüseyin Baykara ile okul arkadaşı idi. Sultan Hüseyin Baykara, Herat’ta yönetimin başına geçince, sözleştikleri gibi Ali Şîr Nevâî’yi aradı. Onun Semerkant’ta olduğunu öğrendi ve Maveraünnehir meliki Ahmed Mirza’ya bir mektup yazarak Ali Şîr Nevâî’yi kendisine göndermesini istedi. Ali Şîr Nevâî, Ahmet Mirza’nın adamları tarafından Herat’a götürüldü. Sultan Baykara onu önce mühürdar yaptı. Daha sonra vezirlik görevine tayin etti. Görevi sırasında bol bol kitap okumak , ilim çevreleriyle sohbet etmek ve araştırma yapmak imkanı bulan Ali Şîr Nevâî, bir süre sonra yaptığı işten sıkılmaya başladı. İstifasını Hüseyin Baykara’ya sunduysa da kabul edilmedi. Aksine Esterebad Valiliği’ne tayin edildi. Ali Şîr Nevâî, valilik görevinde fazla durmadı ve 1490 yılında ayrıldı.
Ali Şîr Nevâî’nin ailesi çok zengindi. Onun için devletten hiç maaş almadığı gibi devlete yardım da etti. Ali Şîr Nevâî topluma ve insanlığa hizmet etmekten büyük sevinç duyardı. Bu düşünceden hareketle çeşitli vakıflar kurdu.
Valilik görevinden ayrıldıktan sonra bilim ve sanat konularında yoğunlaşan Ali Şîr Nevâî, 1501 yılında doğduğu şehir olan Herat’ta vefat etti.
Ali Şîr Nevâî, Türkçe'nin bugün Çağatayca olarak adlandırdığımız yazı diline kendi adını verdiren ve kaynaklarda bu dilden , "Nevâî Dili", "Nevâî Tarzı" diye sözettiren büyük bir sanatkârdır. Bu özelliğiyle de dünyada tektir. Onun dışında dünyada hiçbir dil, bir şairin adıyla anılmaz. Türklerin İlk Rönesansı’nı yaşadıkları XV. Yüzyıl Heratı’nda olağanüstü bir çaba gösteren Nevâî, bu Rönesans’ın gerçek mimarlarından birisidir. Onun en büyük başarısı ise öncelikle Türkçeyi şiir dili olarak kabul ettirmesi, ardından da XVI. Yüzyılın sonuna kadar olan dönemde en çok örnek alınan şair olmasıdır. Hatta sırf onun eserlerini daha iyi anlayabilmek için Farsça ve Osmanlıca sözlükler bile hazırlanmıştır.
Bunun ötesinde o, Türkçe'de pek çok türün başlatıcısıdır. Dilimizin ilk hamsesini o yazdı. İlk Türkçe şuarâ tezkiresi onun tarafından kaleme alındı. Aruzla ilgili ilk teorik eser ona aittir. Divanlara isim verme geleneği ve bu eserlere dibâce ile başlama ilk kez onda görülür. Onun, Anadolu Klâsik Türk Edebiyatı'na etkisi şuarâ tezkirelerinden başlanarak fark edilmiş ve ve bu alanda değerli çalışmalar yapılmıştır. Anadolu sahasında sonraki asırlarda hamse yazan bütün şairler kendisini saygı ve hürmetle anmışlardır. Örneğin Osmanlı şairlerinden Dükakinzâde Yahya Bey, Gülşen-i Envâr adlı mesnevisinde Nevâî'yi şöyle tanıtır :
Mîr Nevâî gül-i bî-hârdur
Hamsesi bir nâfe-i tâtârdır
Sözleridür ışk odınun sarsarı
Her biri bahr-i gazelün gevheri
Vasfedemem zât-ı hırad-mendini
Ayn-ı Acem görmedi mânendini
Gerçi sakîl oldı velî zer gibi
Sözlerinün kıymeti gevher gibi
Ali Şîr Nevâî her ne kadar Anadolu'ya gelen şairlerden biri değilse de, o Anadolu Türklerinin yüreğinde taht kurmuş, her birinin evine misafir olmuş bir büyük şahsiyet, belki bütün Türk yurtlarının ortak atası, Türk kültür ve edebiyatının aksakalı idi.
Şiirlerini Türkçe ve Farsça yazan Ali Şîr Nevâî bu sebeple Züllisaneyn ismiyle de tanınır ancak Ali Şir Nevai Arapçayı da çok iyi öğrenmişti. Meşhur ilim adamlarından Molla Cami, onun şiir arkadaşlarındandır. Kaşgarlı Mahmut’tan sonra Türk diline en büyük hizmet eden kişi olarak tanınan Ali Şîr Nevâî, Muhâkemetü’l-Lügateyn adlı kitabında Türkçe ile Farsça’yı karşılaştırarak pek çok yerde Türkçe’nin üstünlüğünü savunmuştur. Ali Şîr Nevâî, bu kitabını Türkçe’yi bırakarak eserlerini Farsça verenlere ithafen yazmıştır. Ali Şîr Nevâî, Türkçe yazdığı şiirlerinde Nevâî, Farsça yazdığı şiirlerinde ise Fanî mahlaslarını kullanmıştır.
Ali Şir Nevai’nin dördü Türkçe, biri Farsça olmak üzere beş divanı vardır. Türkçe divanlarının genel adı Hazain-ül-Maani’dir. Türkçe divanlar, sırasıyla;
1) Garaib-üs-Sıgar: Çocukluğunda yazmış olduğu şiirlerden meydana gelmiştir.
2) Nevadir-üş-Şebab: Gençliğinde yazdığı şiirleri ihtiva etmektedir.
3) Bedayi-ül-Vasat: Olgunluk devresine ait şiirleri bu eserde toplamıştır.
4) Fevaid-ül-Kiber: Yaşlılığında söylemiş olduğu şiirlere ayrılmıştır.
Beş mesnevisinden meydana gelen Hamse’si ile Türk edebiyatına ilk hamse yazan Ali Şîr Nevâî’nin divanlarından hariç 18 eseri daha vardır.Bunlar sırasıyla şunlardır:
1) Hayret-ül-Ebrar: İslam ahlakı, tasavvuf, iman, adalet, doğruluk, ilim, cehalet, yiğitlik, edeb gibi konular üzerine yazılmış, manzum makale ve hikayelerden müteşekkil bir mesnevidir.
2) Ferhad ve Şirin.
3) Leyla ve Mecnun: Nevai’nin üçüncü mesnevisidir. Bu mesnevi, Nizami’nin ve Hüsrev-i Dehlevi’nin izinde yazılmış olmakla beraber, olayların psikolojisi, tasviri ve sosyal hayat içinde işleyişi bakımından tamamiyle orijinal, milli ve mahalli bir eser görünüşündedir. Hikayede şahısların ve olayların tasviri, kelimelerle yapılan bir tablo halinde, adeta Orta Asya hayatını ortaya sermektedir.
4) Seb’a-i Seyyare: Bu mesnevi, meşhur Sasani Hükümdarı Behram-ı Gur’un hikayesidir. Daha çocukken babası tarafından Medain’den çıkarılan ve babasının ölümünden sonra çıkan taht kavgaları arasında, bir ordu ile Medain’e gelerek hükümdar olan Behram-ı Gur’un yaptığı savaşlar, av maceraları bu mesnevinin mevzuunu teşkil etmektedir.
5) Sedd-i İskenderi: Bu mesnevi, Zülkarneyn aleyhisselamın hayatını, fetihlerini, kahramanlıklarını ve adaletini anlatan bir İskendernamedir. Beş mesnevisinden meydana gelen Hamse’si ile Türk edebiyatında ilk hamse yazan da Ali Şir Nevai’dir.
6) Lisan-üt-Tayr: Büyük alim Feridüddin-i Attar’ın Mantık-ut-Tayr’ına nazire olarak yazılmış, 3500 beytten meydana gelen tasavvufi bir eserdir.
7) Muhakemet-ül-Lügateyn,
8) Mecalis-ün-Nefais: Bu eser, Türk edebiyatında ilk defa Ali Şir Nevai tarafından yazılan bir şairler tezkeresidir ve pek çok şair tarafından örnek alınmıştır.
9) Mizan-ül-Evzan: Türkçe olup, bu eserde, Orta Asya Türk nazım şekilleri hakkında bilgiler ve örnekler verilmektedir.
10) Nesaim-ül-Mehabbe: Orta Asya’da yaşayan velilerin hayat ve menkıbelerini anlatan bir Tezkiret-ül-Evliya’dır. Tasavvufun Türkler arasında nasıl karşılandığı, büyük velilerin Türklerden nasıl saygı ve sevgi gördüğü, Türk tasavvufu hakkında bilgiler veren bu eserde, özellikle halk psikolojisi bakımından önemli çizgiler vardır.
11) Nazm-ül-Cevahir (Türkçe),
12) Hamset-ül-Mütehayyirin,
13) Tuhfet-ül-Müluk (Farisi),
14) Münşeat (Türkçe),
15) Sirac-ül-Müslimin,
16) Tarih-ül-Enbiya (Türkçe),
17) Mahbub-ül-Kulub fil-Ahlak,
18) Seyf-ül-Hadi ve Rekabet-ül-Münadi.
1) Hayret-ül-Ebrar: İslam ahlakı, tasavvuf, iman, adalet, doğruluk, ilim, cehalet, yiğitlik, edeb gibi konular üzerine yazılmış, manzum makale ve hikayelerden müteşekkil bir mesnevidir.
2) Ferhad ve Şirin.
3) Leyla ve Mecnun: Nevai’nin üçüncü mesnevisidir. Bu mesnevi, Nizami’nin ve Hüsrev-i Dehlevi’nin izinde yazılmış olmakla beraber, olayların psikolojisi, tasviri ve sosyal hayat içinde işleyişi bakımından tamamiyle orijinal, milli ve mahalli bir eser görünüşündedir. Hikayede şahısların ve olayların tasviri, kelimelerle yapılan bir tablo halinde, adeta Orta Asya hayatını ortaya sermektedir.
4) Seb’a-i Seyyare: Bu mesnevi, meşhur Sasani Hükümdarı Behram-ı Gur’un hikayesidir. Daha çocukken babası tarafından Medain’den çıkarılan ve babasının ölümünden sonra çıkan taht kavgaları arasında, bir ordu ile Medain’e gelerek hükümdar olan Behram-ı Gur’un yaptığı savaşlar, av maceraları bu mesnevinin mevzuunu teşkil etmektedir.
5) Sedd-i İskenderi: Bu mesnevi, Zülkarneyn aleyhisselamın hayatını, fetihlerini, kahramanlıklarını ve adaletini anlatan bir İskendernamedir. Beş mesnevisinden meydana gelen Hamse’si ile Türk edebiyatında ilk hamse yazan da Ali Şir Nevai’dir.
6) Lisan-üt-Tayr: Büyük alim Feridüddin-i Attar’ın Mantık-ut-Tayr’ına nazire olarak yazılmış, 3500 beytten meydana gelen tasavvufi bir eserdir.
7) Muhakemet-ül-Lügateyn,
8) Mecalis-ün-Nefais: Bu eser, Türk edebiyatında ilk defa Ali Şir Nevai tarafından yazılan bir şairler tezkeresidir ve pek çok şair tarafından örnek alınmıştır.
9) Mizan-ül-Evzan: Türkçe olup, bu eserde, Orta Asya Türk nazım şekilleri hakkında bilgiler ve örnekler verilmektedir.
10) Nesaim-ül-Mehabbe: Orta Asya’da yaşayan velilerin hayat ve menkıbelerini anlatan bir Tezkiret-ül-Evliya’dır. Tasavvufun Türkler arasında nasıl karşılandığı, büyük velilerin Türklerden nasıl saygı ve sevgi gördüğü, Türk tasavvufu hakkında bilgiler veren bu eserde, özellikle halk psikolojisi bakımından önemli çizgiler vardır.
11) Nazm-ül-Cevahir (Türkçe),
12) Hamset-ül-Mütehayyirin,
13) Tuhfet-ül-Müluk (Farisi),
14) Münşeat (Türkçe),
15) Sirac-ül-Müslimin,
16) Tarih-ül-Enbiya (Türkçe),
17) Mahbub-ül-Kulub fil-Ahlak,
18) Seyf-ül-Hadi ve Rekabet-ül-Münadi.
Ali Şîr Nevâî’nin eserleri hem yazıldıkları devirde, hem de daha sonra bütün Türk dünyasında zevkle okunmuş, pek çok ünlü Türk şairi onu örnek almış, ona övgü yazmıştır. XV. yüzyılda yaşamış büyük Osmanlı Şairi Ahmet Paşa, XVI. Yüzyılda yaşamış ve Azeri lehçesiyle yazmış ünlü Fuzûlî, Ali Şîr Nevâî’den etkilenmişlerdir.Bir çok Osmanlı aydını, bu arada Yavuz Sultan Selim, Nevaî’nin hayranı idiler. XVIII. yüzyılda büyük divan şairimiz Nedim bile Ali Şîr Nevâî dilinde (Çağatay lehçesinde) şiirler yazmıştır.Türkiyeli pek çok şair Ali Şîr Nevâî’nin şiirlerine nazireler söylemişlerdir. Bu tesir Tanzimat sonrasında bile kendini göstermiş, Ziya Paşa’nın Harâbât adını taşıyan üç ciltlik antoloji eserinde Ali Şîr Nevâî’nin şiirlerine önemli bir yer verilmiştir.
Günümüzde yayınlanan bütün edebiyat tarihlerinde de Ali Şîr Nevâî, ilmi, irfanı, sanatı, Türkçülüğü ve olumlu tesirleriyle övülür.Burada bütün hayatını Türkçe’nin tanıtımına vakfetmiş olan Ali Şîr Nevâî’nin özellikle Muhâkemet-ül-Lugateyn adlı eserinden bahsetmek, onun Türk dili hakkındaki düşüncelerini yansıtmak açısından yararlıdır.
Ali Şîr Nevâî’nin Muhâkemet-ül-Lugateyn adlı eseri, bu günkü yazımızla küçük boy bir kitabın 50 sayfasını ancak doldurur. Fakat hacim bakımından küçük olan bu kitap, içeriğinin değeri ile deryalar kadar büyüktür.İşte Muhâkemet-ül-Lugateyn’den bazı kısımlar:
“... Nazım bahçesinin şakrak bülbülü, Nevaî mahlasını alan Ali Şir (Allah günahlarını yargılasın ve ayıplarını kapatsın) şöyle arz eder: Söz bir incidir ki onun denizi gönüldür ve gönül bütün anlamları kendisinde toplar. Nitekim denizden cevherleri dalgıçlar çıkarır ve onlara mücevherciler katında değer biçilir. Gönülden söz incileri çıkarma şerefine erenler de bu işin mütehassısıdırlar. O inciler bu mütehassıslar ağzında canlanır, nisbetlerine göre yayılır ve ün kazanırlar. İnciler değer bakımından çok farklı olurlar. Bir tümenden yüz tümene kadar olanları vardır. Elden ele geçen ucuz incilerle, sultanların kulaklarına küpe olan incilerin değerleri bir mi? ”
“... Şöyle bilinir ki, Türk Fars’tan daha keskin zekalı, daha anlayışlı, daha saf, daha pek yaratılışlıdır. Fars ise ilimde ve gayret sarfıyla elde edilen bir anlayışta daha olgun ve derin görünüyor. Bu hal Türklerin doğru, dürüst, temiz niyetinden, Farsların da fen ve hikmetinden belli oluyor... Ve lakin , Türk ve Fars dilleri arasındaki kusursuzluk veya noksanlık bakımından çok büyük farklar vardır. Söz ve ibarede, kelimelerin anlam ve kavramında, Türk Fars’tan üstündür. Türkün öz dilinde öyle incelikler, güzellikler, sanatlar vardır ki inşallah yeri gelince gösterilecektir... ”
“... Türkün Fars’tan daha üstün, daha kabiliyetli, daha açık ve parlak olduğunun şundan kuvvetli delili olur mu: Bu iki milletin gençleri, ihtiyarları, büyükleri, küçükleri arasında kaynaşma aynı derecededir. Alış-verişleri, işleri, güçleri, düşüp kalkmaları, oturup durmaları, birbirinden hiç farklı değildir. Aynı hayat şartları içinde yaşarlar... Böyle olduğu halde Türklerin hepsi Farsça’yı kolayca öğrenir ve konuşur. Oysa Farsların hiç biri Türkçe konuşamaz. Yüzde, belki binde biri Türkçe öğrenir ve konuşursa da, onun Türk olmadığı daha ilk sözünden belli olur... Türkün Fars’tan kabiliyetli olduğuna bundan daha kuvvetli tanık olamaz ve hiçbir Fars bunun aksini iddia edemez... ”
“... Fars dili yüksek ve derin konuları anlatmada yetersizdir. Çünkü Türkçe’nin oluşumunda ve konularında pek çok incelik, özgünlük vardır. İnce farklar, en uçucu kavramlar için bile kelimeler yaratılmıştır ki bilgili kimseler tarafından açıklanmazsa kolay anlaşılamaz. ”
“... Türkün bilgisiz ve zavallı gençleri güzel sanarak, Farsça şiirler söylemeğe özeniyorlar. İyi ve etraflı düşünseler, Türkçede bu kadar genişlikler, incelikler, derinlikler ve zenginlikler durup dururken, bu dilde şiir söylemenin ve sanat göstermenin daha kolay, şiirlerinin daha beğenilir olacağını anlarlar.
Ali Şir Nevai Türkçe yazma macerasını da şöyle anlatır : Gençliğimin ilk yıllarında şiire, edebiyata merak sardırmağa başlamıştım. Tabiatımda birtakım parıltıların sıcaklığını duymakta idim. Bu yolda bazı şeyler yazmağa çalışırken, geleneklerden yakamı kurtaramadığım için Farsça yazıyordum. Biraz daha iyi düşünmeğe başladığım çağda ulu Tanrı gönlüme özgünlük ve incelik sevgisi doldurdu. Yaradılışım, bayağılıktan kaçınmayı, iyiyi ve güzeli sevmeyi buyuruyordu. O zaman ana dilimin üzerinde düşünmeye koyuldum. Türkçe'nin derinliklerine dalınca onsekiz bin âlemden daha yüksek bir âlem göründü. Bu âlemin, süsler, ziynetler içerisinde enginleşen göğü, dokuz gökten daha üstündü. Bu faziletler, yücelikler hazinesinin incileri, yıldızlardan daha parlaktı. Bu âlemin bahçelerine daldım; gülleri güneşler gibiydi. Her yanında gözler görmedik, el ayak değmedik neler neler vardı. Ama bu tılsımın yılanları pek korkunç, bu güllerin dikenleri pek yamandı. Bunları görünce düşündüm ve dedim ki : Demek bizim Türk sanatkârları bu korkulu, üzüntülü şeylerden çekindikleri için Türkçeyi bırakmışlar ve böyle geçip gitmişler. Ben bu âlemden vazgeçemedim, korkmadım, yılmadım, güçlükleri yendim, çetinliklerle savaştım, emeklerimi esirgemedim. Türkçemin uçsuz bucaksız alanlarında ilhamımın şahlanan atını koşturdum, sonsuz fezâlarda hayâlimin hırçın kuşunu havalandırdım. Zevkim, bu hazineden değer biçilmez, güç yetmez birçok inciler, pırlantalar aldı. Gönlüm, bu bahçenin gizliliklerinde güzel kokularıyla cana can katan, göz görmedik çiçekler topladı.
Ve yine O şöyle diyordu :
"Hiç ordum olmadığı halde Çin sınırına ve Tebriz'e kadar bütün Türk ve Türkmen illerini sırf divanımı göndermek sûretiyle fethettim."
Yaşamının sonlarına doğru 55 bin beyit tutarındaki, dört divanındaki şiirlerini yıllara göre düzenleyerek çocukluk dönemi şiirleri, gençlik şiirleri, orta yaş şiirleri ve olgunluk çağı şiirleri adını vermiştir.
Bu büyük edebiyat ve ilim adamıyla ilgili sayısız çalışmalar yapılmış pek çok eser neşredilmiştir.
Anadolu'da Nevâî ile ile ilgili ilk eser, Çağatayca-Türkçe Abuşka Sözlüğü'dür.Kimin tarafından nerede ve hangi tarihte yazıldığı bilinmemekle birlikte, XVI. yüzyıl başlarında Anadolu'da hazırlandığı sanılan bu sözlük, Nevâî'nin eserlerinde geçen kelimeleri açıklamak için meydana getirilmiştir, ayrıca Mir Haydar, Lûtfî ve Ubeydullah Han'ın eserlerinden örnekler alınmıştır. Türkiye'de Nevâî'nin eserleriyle ilgili ilk çalışma ise Yavuz Sultan Selim zamanında, Hakim Şah Muhammed Kazvinî'nin Mecâlisü'n-Nefâyis'i Farsça'ya çevirmeye başlamasıdır. Eser, Kanuni devrinde tamamlanmıştır. XVI. yüzyıl tezkirelerinde kendisi de bir tezkire yazarı olan Nevâî ayrı bir madde olarak yer almaz. Ancak XVII. yüzyıldan itibaren şuara tezkirelerinde Nevâî'yi görmek mümkündür. Daha sonra II.Osman'ın divan kâtiplerinden Edirneli Mehmed b. Mehmed'in Nuhbetü't-Tevârih Ve'l-ahbâr adlı eserinde, Gelibolulu Mustafa Âlî'nin Menâkıb-ı Hünerverân'ında , Kâtip Çelebi'nin Keşfü'ş-Zünûn'unda ve Süllemü'l-Vusûl adlı eserlerinde, Müstakimzâde Süleyman Sadeddin'in Mecelletü'n-Nisâb ve Tuhfe-i Hattâtîn adlı eserlerinde, Nevâyî'nin Târîh-i Mülûk-i Acem adlı eserinin Türkçeye tercümesi olan Fenâyî'nin Tarîh-i Fenâyî adlı eserinde, yazarı bilinmeyen Cerîde-i Ta'lîkıyân'da , Süleyman Fehim'in Sefînetü'ş-Şu'arâ adlı tezkiresinde, Lebib'in Cevâhir-i Mültekata adlı eserinde Nevâî'ye ait bilgiler verilir. Nevâî üzerine inceleme ve araştırmalar Tanzimat’tan sonra Türk edebiyatında da devam eder. Ziya Paşa Harâbât adlı eserine Nevâî'den örnekler alır. Ahmet Vefik Paşa Lehçe-i Osmânî'de , Şeyh Süleyman Buhari, Lügat-ı Çağatay ve Türkî-i Osmânî adlı eserinde, Ahmet Rıfat Lügat-i Tarihiyye ve Coğrafiyye'de , Şemsettin Sami Kâmüsü'l-Âlâm'da , Mehmed Süreyya Sicill-i Osmânî'de Nevâî ve eserlerinden sözederler. Kuşkusuz Nevâî üzerine yazılanlar bunlardan ibaret değildir. Necib Asım, Mehmed Sâdık, Veled İzbudak, Şemsettin Sami, Trabzonlu Hafız Mehmed Zühtü, Hüseyin Kâzım Kadri, Râgıb Hulûsi Özdem, Hıfzı Tevfik Gönensay, Hamâmizâde İhsan Bey, Agah Sırrı Levend, Sadettin Nüzhet Ergun, İ.Alaeddin Gövsa, Rıza Nur, Hikmet İlaydın, Tahir Şakir Çağatay, Abdülkadir İnan, Ali Nihat Tarlan, Besim Atalay, İ.Refet Işıtman, Zeki Velidi Togan, Şükrü Kurgan, İsmail Hikmet Ertaylan, Abdülbaki Gölpınarlı, Nihat Sami Banarlı, Hasan Eren, Saadet Çağatay, Enver Aycan, Abdülkadir Karahan, Ahmet Ateş, Ziyaettin Fahri Fındıkoğlu, İbrahim Kafesoğlu, İsa Yusuf Alptekin, M. Akkuşoğlu, Türker Acaroğlu, Behçet Necatigil, Vasfi Mahir Kocatürk gibi araştırmacıların Nevâî ile ilgili çalışmaları bulunmaktadır.
Türkiye ile bağlantılı olarak yurt dışında Nevâî üzerine yapılmış çalışmalar da vardır. Ali Şîr Nevâyî hakkında monografi mahiyetinde ilk eser Nikitsky'nin 1856'da Petersburg'da çıkan Rusça risalesidir. Daha sonra Fransız araştırmacı Belin'in 1861'de yayınlanan "Notice biographique et litteraire sur Mir Ali Chir Nevâi" adlı eseri görülür. Belin'in bu monografisiyle Mecâlisü'n-Nefâyis'ten Fransızca'ya tercüme edilen parçalar Türkçe'ye ilk defa İsmail Hakkı Bey tarafından 1309'da çıkan Mektep Mecmuası'nın 1.-7. sayılarında "Ali Şîr Nevâyi ve Çağatay Şu'arâsı" başlığı altında çevrilir ve yayınlanır. Daha sonra Necib Asım Bey, Muhâkemetü'l-Lügateyn'in İstanbul baskısının mukaddimesinde (İstanbul 1315) bunu özet olarak tekrar tercüme edip Yayınlar. Söz konusu monografi İsmail Hikmet tarafından 1926 yılında Bakü'de, Nevâî Mecmuası'nda yayınlanır. Aynı mecmuada Mirza Muhsin İbrahimî'nin Fars Edebiyatının Ali Şîr Nevâî'ye tesiri adlı bir makalesi de vardır. Bu yazıda Nizâmî'nin Mahzenü'l-Esrar'ı ile Nevâyî'nin Hayretü'l-Ebrâr'ı arasında küçük bir karşılaştırma yapılır. Sovyetler Birliği İlimler Akademisi tarafından 1928'de yayınlanan Mîr Ali Şîr adlı mecmuada, E. Berthels'in "Nevâî ve Attar" adlı önemli makalesi, Barthold'un "Mîr Ali Şîr ve Siyâsî Hayat" adlı incelemesi, A. Samoyloviç'in "Orta Asya Edebî Dilinin Tarihi" başlıklı yazısı, Romaskeviç'in "Yeni Bir Çağatay-Fars Lügati" gibi bazı makale ve tenkidler de yer alır.Bu son makalenin tercümesi Türkiyat mecmuasının IV. cildinde, Barthold'un makalesi de Ülkü Mecmuası'nın X. ve XI. ciltlerinde yayınlanır. A. Semenof'un 1926'da Taşkent'te çıkan "Ali Şîr'e Ait Bir Fars Rivayeti" adlı makalesinin tercümesi de yine Ülkü Mecmuası'nın Şubat 1941 sayısında neşredilir. L. Bouvat'nın Journal Asiatique'de çıkan "Essai sur la civilisation timouride" adlı makalesinde Nevâî hakkında verilen bilgi son derece yüzeyseldir. Aynı şekilde E. Browne'ın İngilizce İran Edebiyatı Tarihi'nde verilen bilgiler de oldukça yetersizdir. Fuad Köprülü'nün, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar adlı eseriyle Barthold'un "Encyclopedie de L'Islam"daki Çağatay Edebiyatı maddesinde de Nevâî'den kısaca sözedilir. Köprülü'nün, Türk Dili ve Edebiyatı Hakkında Araştırmalar adlı kitabında da "Ali Şîr Nevâyî ve Tesirleri" başlığını taşıyan bir bölüm vardır. Dr. Tahir Şakir'in 1939 yılında Berlin'de çıkan "Türkistan Millî Mefkûresi ve Ali Şîr Nevâî" adlı risalesi ise ilmî ve objektif bir eser olmaktan ziyade, kısmen yeni görüşler taşıyan bir çalışma olarak dikkati çeker.
Ali Şir Nevai Türkçe’nin büyük söz yiğitlerinden birisi olarak her devirde saygıyı hak eden müstesna bir şahsiyettir. Hakkında ne kadar çalışma yapılsa da O tükenmeyen bir kaynak olarak karşımızda durmaya ve beşyüz sene öncesinden bize Türkçenin büyüklüğünü haykırmaya devam etmektedir.
Kürşad Altuğ Eyüpoğlu 06121033
Yararlanılan Kaynaklar:
Yrd.Doç.Dr. Rıdvan Canım;”Türk Kültür ve Edebiyatında Ali Şir Nevayi ve Türkiye’de Ali Şir Nevai Çalışmaları”
Gökçen Göksal ; Ali Şir Nevai Yaşıyor mu?
Yrd.Doç.Dr.Selma Sol;”Ali Şir Nevai’ye Bağlı Olarak Anlatılan Fıkralar”
Sedat Adıgüzel ; “Ali Şir Nevai Yaşamı,Edebi Kişiliği ve Eserleri”
Agah Sırrı Levend;Ali Şir Nevai (Hayatı, Sanatı ve Kişiliği) [Cilt: 1]
Wikipedia
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder